Bu aralar her yerde siyaset konuşuluyor ve üstelik seviyeler maalesef o kadar yerlerde ki üzülmek ile gülmek arasında ikilemde kalmamak elde değil.
Seçimi kazanmak için rakiplerine çamur atan, olmadık şeyleri olmuş gibi göstermeye çalışan kişi yada kişiler aşağılık kompleksine kapılmış ve dönüşü zor bir yola girmişlerdir. Seviye o kadar düşmüş ki, sanki seçim kaybedilirse herşeyin yok olacağını , bu yüzden saldırdıkça hırçınlaşan, hırçınlaştıkça çirkefleşen adayların sayısı her geçen gün artmakta.
Bizlere düşen şey gülüp geçmek. Sorsanız herkes ''davamız için siyaset yapıyoruz'' derler. Peki davanız nedir? diye sorsanız emin olun iki kelimeyi bir araya getiremeyecek kadar da vizyonsuzlar bunlar.
Bu arada elbette ki siyaset hayatında olan herkes için bu söylediklerim geçerli değil. Ciddi anlamda kendilerini yetiştirmiş, çok karakterli kişilerin olduğunu da biliyorum.
Ömer Erdem’in İstanbul’a ilan-ı aşk ettiği yeni şiir kitabını okuyanlarınız vardır mutlaka. İstanbul bu kadar mı güzel anlatılır. Ömer Erdem’in İstanbul’la ilişkisi, modern şairlerin bir çoğununkinden farklı. Sevgisini Attila İlhan gibi “sana taptık ulan!” diye ifade etmiyor, “canım canım can çiçeğim” diyor. Halbuki modern şehir, şairleri kendine çeken büyüsünü kaotik yapısından alır. Paris, modern şiirin babası Baudelaire için hem cennet, hem cehennemdi; ona hem sıkıntı verirdi, hem zevk...
Şer Çiçekleri şairi, 1869 yılında yazdığı “Spleen” adlı şiirinin son mısrasında Paris’le ilgili bu karmaşık duygularını “Seviyorum seni rezil başkent!” mısraıyla özetlemişti.
Aslında modern şiir olarakta kabul edebileceğimiz muhteşem bir eser. Modern şiir, modern şehrin şiiridir. Şehir-şair ilişkisinin modern dünyada bir aşk-nefret ilişkisi olduğu da söylenebilir. Şair şehirle çekişe çekişe sevişir; şehirden nefret ettiğini, tabiatı ve kır hayatını özlediğini söylerken bile aslında şehre ilân-ı aşk etmektedir. Ömer Erdem İstanbul’la çekişmiyor, ona zarar verenlerle çekişiyor ve kitabının birinci bölümünün son şiirinde İstanbul’a şöyle yakarıyor:
İstanbul gel beni eteğinden atma
istanbul gel beni sensiz bırakma
İstanbul'u ancak şair ruhlu insanlar anlar. İstanbul'u betonlaştıran, aşktan, merhametten, sevgiden anlamayan, yerlere çöp atmayı marifet sayan, cahil ruhlu insanların İstanbul'u anlamalarını beklemek yanlış olur. Köy yaşantısını İstanbul'da sürdürmeyi inatla devam ettiren ve bunu da törelerimiz, adetlerimiz diye savunan insanlara İstanbul'u anlatmak maalesef boşunadır. Yine de Yahya Kemal Beyatlı'ın çok sevdiğim bir mısrasıyla size veda etmek istiyorum. Hayatı doyasıya yaşamanız dileğiyle...
''Sana dün bir tepeden baktım aziz İstanbul!
Görmedim gezmediğim, sevmediğim hiçbir yer.
Ömrüm oldukça, gönül tahtıma keyfince kurul!
Sade bir semtini sevmek bile bir ömre değer."
Başakşehir Belediye Başkanı Yasin Kartoğlu, gençlik buluşmalarına hız kesmeden devam ediyor.
Başakşehir Kadın Aktivite Merkezi BAKMER’de yepyeni ve dolu dolu bir eğitim dönemi başladı.